24 Ağustos 2017 Perşembe

Ankara'da bir resim atölyesi 'El Prado Art Studio'

 Yolunuz Ankara!nın eski tarihi mekanlarından Kale'ye düşerse, çıkrıkçılar yokuşundan kale'ye çıkarken sağda ve solda kalan tarihi evlere ve mekanlara dikkatli bakın derim.. bir çok kez önünden geçmemize rağmen farkedemediğimiz güzellikler var. Demek ki bakmak ile bakmak arasında epey fark var :) çıkrıkçılar yokuşundan çıkarken sağ tarafta kalıyor 'El Prado Art Resim Galerisi' dışarıdan sıradan ama içeriye girince epey karışık ve gösterişli tablolar karşılıyor sizi. Bir anda bulunduğunuz şehirde turist olup bir resim sergisini geziyor gibi hissediyorsunuz kendinizi. Üstte ki fotoğraf resim atölyesinin girişi. Ev epey eski ve taştan olduğu için ayrı bi havaya bürünüyor.



duvarda gördüğü tabloyu anlamak ve yorumlamaya çalışmak .. ☺


İtiraf etmeliyim ki bu sokaktan pek çok kez geçmeme rağmen bu resim galerisini farketmemiştim. İlk farkettiğimde de sadece giriş katını gezmiştim ☺ üstelik sol tarafta ki 'sergi salonu üst kattadır.' yazısına rağmen ☺Neyse ki bu sefer üst katını keşfetmeyi başardım ☺
dar ve loş bi girişten geçtikten sonra üst katta gördüklerim karşısında kısa çaplı bi şaşkınlık yaşadım diyebilirim. bir yandan gördüğüm tabloları incelerken arka fonda çalan klasik müzik beni bambaşka yerlere götürdü ☺sanatsal çalışmalar pek ilginizi çekmese de bu resim atölyesine uğrayıp bu havayı tatmanızı şiddetle öneririm.






21 Ağustos 2017 Pazartesi

Geçmişe yolculuk 'Ulucanlar Cezaevi Müzesi'

Türkiye’nin çalkantılı siyasi tarihinde birçok ünlü ismin yolu Ulucanlar Cezaevi’nden geçmiştir. Başta Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Arslan olmak üzere yakın Türkiye tarihine damga vuran idamlardan bazılarının infazı Ulucanlar Cezaevi’nin avlusundaki kavak ağacının altında gerçekleştirilmiştir. Son olarak 1999 yılında çıkan bir isyan ile adını bir kez daha tarihe yazdıran Ulucanlar onlarca kişiye mezar olmuş ve başta darbe dönemleri olmak üzere, daima acımasız işkenceler, kötü koşullar, insanlık dışı bir ortam ile anılmıştır.
1925 yılında kurulmuş olan Ulucanlar Cezaevi, 2006 yılında kapatılıp Sincan Cezaevi'ne devredilmiştir. Altındağ Belediye'si tarafından müze haline getirelen Ulucanlar Cezaevi Müzesi 2011 yılında ziyarete açılmıştır
Ulucanlar Cezaevi Müzesi’nde 81 yıl boyunca düşünceleri yüzünden hapse girmiş gazeteci, yazar, şair, siyasetçi gibi kişilerin ayrıntılı bilgileri, ailelerinden temin edilmiş özel eşyaları ve cezaevinde iken çekilmiş fotoğrafların sergilendiği avlular bulunmaktadır. Müze, koğuşları ve darağacı ile geçmişi kimseye unutturmamak için bir daha aynı acılar yaşanmasın diye herkesi bu tarih kokan mekana davet ediyor. 



Girişte böyle uzun, karanlık ve soğuk bir koridorla karşılaşıyorsunuz. Daha o anda ortamın gerilimine kapıldığınızı fark edeceksiniz.Koridorun sonunda kendinizi çok kötü hissedeceğinize eminim.


Koridoru çıktıktan sonra 9 ve 10. koğuşları göreceksiniz. “Hilton Koğuşları” ya da “Ankara Hilton” olarak da anılan iki koğuşun bu lakabı almasındaki sebep Ankara manzaralı olmalarıdır. Başta Bülent Ecevit, Necip Fazıl Kısakürek, Nazım Hikmet gibi bir çok ünlü isim bu koğuşlarda kalmıştır.


Müzenin her yerindeki duvarlarda geçmişe dair birçok fotoğraf mevcut. 


Bir koğuş mutfağı, hemen arkasında da tuvalet ve banyo var. Şartlar içler acısı. Üstelik bu, müze için düzenlenmiş ve temizlenmiş hali…


Bir koğuş görünümü, duvarlarda mahkumlardan kalan posterler afişler var. Fenerbahçe’den tutun yabancı film afişlerine kadar birçok materyal mevcut.


Denizler işte bu ağacın altında idam edildi.


Hüseyin İnan'ın atleti



Çıkışta böyle uğurluyor Ulucanlar sizi. Darağacının üzerinde bulunan Türkiye’de idam cezasının kaldırıldığı bilgisi sizin içinizi ne kadar rahatlatır bilmem ama beni hiç tatmin etmiyor Ama hala “düşünmek” o kadar da masum bir şey olarak görünmüyor.





Nazım Hikmet Ran.

 ‘’Yılmaz Güney Ulucanlar Cezaevini şöyle anlatmış. ‘’Bir zamanlar şehrin dışında, at ahırı olarak kullanılırmış, şimdi kaldığımız cezaevi,O zamanlar ne kadar at barınırmış,tam olarak bilemiyoruz,ama bizim nüfusumuz oldukça kabarık.Şu günlerde bin yüzün üstündeyiz.Günden güne çoğalmaktayız.Cezaevinin giriş kapısıyla ikinci kapı arasına kapıaltı denir.Burada cezaevi zimmetine geçersiniz.Kapıaltını geçince küçük,dört yanı duvarlarla çevrili bir bahçeye çıkarsınız.İdam mahkumlarının infazı bu küçük bahçede yapılır.O uzun ve ince kavak, en son üç ihtilalcinin, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamına tanık olmuştur. ‘’ diye tanımlamıştır Ulucanlar Cezaevi'ni..

19 Ağustos 2017 Cumartesi

Gümüşhane 'Şahane'

Madem gezdiğimiz yerleri anılarımızı burada biriktiriyoruz, yılda iki kere gittiğimiz memleketimizi de paylaşmamak olmaz ☺ O halde bundan sonra burası bol bol karadeniz ve köy fotoğrafları ile dolacak ☺ küçüklüğümden beri köyle iç içe büyüdüğüm için paylaşmak istediğim o kadar fotoğraf var ki. Ama şartlar el vermiyor ☺ Köyde bi süre yaşayan insanlar bilir, un nasıl yapılır şeker nasıl üretilir tarlada fasulye nasıl sulanır ☺ zamanında ekilen başaklar ağustos ayında hasat edilir makineye yaba ile atılarak toz haline getirilir kalan buğday taneleri de değirmene öğütülmek üzere gönderilir ve un haline gelir ☺



'Ağustos 2010'
Patoz nasıl vurulur merak edenler için ☺
Aramız da patoz vurmak denince kuş vurmak sanan arkadaşlar da var ☺☺

Karadenizin İncisi 'Amasra'


Barış Akarsu'nun da dediği gibi:
Toprak kokan şehir, Deniz kokan şehir, Sevda kokan şehir..
Amasra Bartın İli'ne bağlı küçük şirin bi sahil kasabası belki de gitmeyeniniz yoktur.☺ Özellikle Ankara'da yaşanan deniz yokluğundan dolayı denizi sevenler için en uğrak nokta ☺
bizim içinde öyle oldu arkadaşlarla Nisan 2015'te günübirlik katıldığımız bi turla Amasra kalesi, Kuş kayası yol anıtı, Bakacak tepesi,Tavşan adasını gezip görmüş olduk o günden kalan birkaç fotoğrafı yazının altına bırakıyorum ☺


 Amasra Çarşısı


Amasra'nın ünlü balık lokantası 'Çeşm-i Cihan'


Amasra Bakacak tepesi 


Amasra'nın merkez plajı oldukça pis ve kirliydi ama çakraz aksine sessiz sakin ve huzurlu ☺
Ama sen muhteşem bi detaysın ☺
Çubuk patates ☺



30 Eylül 2015 Çarşamba

İstanbul'un gizli cenneti Ağva..

Sizde şehrin gürültüsünden uzak, doğayla iç içe kısa bir tatil yapmak isterseniz Ağva'nın atmosferini mutlaka tadın derim.. Biz sezon sonunda herkes kabuğuna çekilmişken, aslında en güzeli olan Eylül ayında çıktık yola..Ağva denince akla romantik bi atmosfer gelir. Gerçekten de öyle. Eşinizle, sevgilinizle gidebileceğiniz romantik huzurlu bir yer Ağva.. Fakat biz üç sap kız bi eylül akşamında düştük yollara :) Göksu nehri boyunca uzanan. eşsiz doğası ve nehri çevreleyen birbirinden renkli butik otelleri ile Masal gibi biryer Ağva..


3 günlük kısa bi Ağva turu bu küçük kasabayı gezmek için ideal.. Bizim ilk rotamız internette ki araştırmamızla 'Ağva Masal Evi' oldu.. Sahiden de nehir kenarında muhteşem bi atmosferi olan yamaç şeklinde ki bahçesi ile masal gibi biryerdi diyebilrim.. Fakat bizi hayal kırıklığına uğratan otelin odaları oldu :) fiyatına göre çok bakımsız ve eskiydi.. Bu yüzden bir geceyi bile zor geçirdik ertesi gün başka otellere bakmak için yola koyulduk :) 'Ağva Masal Evi'ne dair tek olumlu düşüncemiz  organik kahvaltısı ve bu güzel bahçesi oldu.  



Bu akıllı köpekten bahsetmeden geçersek haksızlık olurdu. kendisi kedi düşmanı ve ağva masal evinin bekçisi :) öyle ki akşam yemeğinde ki balıkları kendileri ile paylaşmak istediğimizde kont kedi'yi kıskandı ve nehire attı ben büyük şaşkınlıkla olan biteni izlerken kedinin ölmüş olacağını düşündüm 10 dk sonra kediyi bir ağacın altında kurulanırken gördüm :) demek ki yüzmeyi ve kendi başına nehirden çıkmayı başarmış ah bu kediler :)




Otel olarak ikinci durağımız 'Akasya Butik Otel'  nehrin yeşil rengi. ve havuzun maviliği birleşince ortaya böyle bir manzara çıktı :) iki katlı,şirin,çatı katında bir odada kaldık. Ağva Masal Evi ile kıyaslarsak odaları çok daha rahat ve sevimliydi :)



Ağvanın merkezini, pazarını ve sahilini kesinlikle gezin.. Özellikle merkezinde ki sahilinde gün batımını izlemek muhteşem.. Üstte ki fotoğrafta gördüğünüz hediyelik eşyaların satıldığı bir çarşı, aynı zamanda köylü kadınların yaptığı birbirinden farklı gözleme çeşitlerinide burada yiyebiliyorsunuz
patates-kaşarlı ve patlıcanl-kıymalı favorimizdi :)

Burası da ağva merkez'de şirin cafelerden birisi :)


Vee Ağva'nın muhteşem kumsalı ve Ağva da Günbatımı..








Hayatımın en güzel dönemlerinden bir kesit ❤
'Ağva 10.09.2015'



Hangimiz yazmadık ☺


Ölü bir deniz anası



Yazımın son fotoğrafını tatil arkadaşım ile noktalıyorum ☺ Malum kendisi ile maceralardan maceralara atladık yeni yerler keşfettik. İnsanın arada ki yaş farkına bakmayıp kafa dengi arkadaşı ile gezmesi en güzeli ☺ İyi ki varsın ☺

1 Ağustos 2015 Cumartesi

Akdenizin köşesinde huzur dolu bir köy: Çıralı

Antalya'nın Kemer ilçesine bağlı, Henüz kirlenmemiş, 5 yıldızlı otellerin gazabına uğramamış küçük bir Akdeniz köyü Çıralı ☺ Köyde'ki tüm pansiyonları ve butik evleri orada yaşayan köy halkı işletiyor. Ahşap bungalow evlerde, kendi bahçelerinde ve tarlalarında yetiştirdikleri sebzeleri, akdenize özgü yemekleri ve kendi tekneleri ile tuttukları balıkları akşam önünüze menü olarak sunuyor ☺Benim gibi 5 yıldızlı otele tıkılıp kalmayı sevmeyenler için ve doğa ile baş başa bi tatil yapmak isteyenler için ideal ☺2015 temmuzda rastladığım bu köye yolum 2016 eylül'de tekrar düştü ☺ ayrıca kamp yapmayı sevenler içinde bu köyde sahile sıfır camping alanları var. Benim ilk ve son kamp maceram'da bu köyde gerçekleşti ☺neden son? kamp hayatı gerçekten çok zor hele ki bizim gibi naif bayanlar için ☺ gece gözüne uyku girmiyor, her an heryerden bir hayvan fırlayabilir hadi hayvanı da geçelim, bi bayan için hiç güvenli değil ☺Herneyse size önereceğim çok güzel butik oteller var zaten, booking.com'da bu konuda baya yardımcı oluyor ☺
'Kıyı bungalow' 'Kimera Lounge' 'Lukkies Lodge Çıralı' bunlardan birkaçı.
Çıralı'da 3 gün

İlk gün kahvaltıyı yaptıktan sonra köyü keşfetmek için kısa bir geziye çıkıp ardından denizin tadını çıkarabilirsiniz. Çıralı henüz 5 yıldızlı oteller ve ticaret tarafından kirletilmediği için denizi tertemiz ve berrak.aynı zamanda Caretta Caretta kaplumbağalarının yumurtladığı bir yer. Yaz aylarında kafesle koruma altına alınmış birçok yuva görmek mümkün. Kaplumbağaların yolunu bulabilmeleri için plajda gece ışıklandırma yasak ve denizin hemen kıyısına şezlong konulmuyor. Deniz keyfinden sonra akşam üstü bisiklet turu ile köyün heryerini gezmek mümkün. ara sokaklar, portakal mandalina bahçeleri, yazlık evler ve çıralı çarşısı, begonvil çiçeklerini de çok sevdiğim için bu fotoğrafı buraya bırakıyorum☺

Kokoş bir ben ☺ve yazın modası plaj tattolar
   



Çıralı'ya kadar gelmişken efsanelere de konu olan Yanartaş’a (Chimera) çıkmadan olmaz ☺.
 Yanartaş, Khimera ismini mitolojik ateş saçan yaratık olan Chimera’dan almış.
MÖ. 4. yüzyıldan beri bu ateş hiç sönmeden yanıyor, aslında buraya çıkmak pek akıl işi değil☺
aşağıdan ormanın girişinden bir fener kiralayıp yamacı tırmanmaya başlıyorsun, ortalık zifiri karanlık yan taraf uçurum ve kayalık ☺ neyse ki bizim gibi tırmanan 100 civarında kişi vardı☺40 dakıkalık bi yürüyüşün ardından gördüğün manzara buna değer mi tartışılır (bana göre değmedi☺)



2.gün Ulupınar şelalesinin üzerine kurulu alabalık tesisleri ve restoranlar ☺
dışarıda 40 derece sıcak bile olsa buraya girdiğiniz andan itibaren şelalenin ve ağaçların etkisi ile muhteşem bir serinleme hissediyorsunuz ☺
gittiğinize değecek en güzel şey ise, şelalenin üzerinde sallanabileceğiniz hatta uçabileceğiniz salıncaklar ☺gerçekten çok zevkli



3. gün, kaldığımız butik otelin teknesi ile keşfedilmeyen koylara doğru mavi bi yolculuğa çıkıyoruz, alışık olmadığımız için tekneye ilk bindiğimizde bi sallantı ve baş dönmesi oluyor, fakat tüm günü teknede geçirince bunada alışılıyor ☺
Sazak koyu, Ceneviz koyu, aşıklar mağarası, adrasan sulu ada ve daha adını sayamadığım güzelliklerle dolu bir günün sonunda tatlı bi yorgunlukla çıralı'ya veda ediyoruz ☺





Çıralı'ya birde buradan bakın https://www.youtube.com/watch?v=eb3s9lOEv_0






Ankara'da bir resim atölyesi 'El Prado Art Studio'

 Yolunuz Ankara!nın eski tarihi mekanlarından Kale'ye düşerse, çıkrıkçılar yokuşundan kale'ye çıkarken sağda ve solda kalan tar...